Yargıtay Tazminat Kararı
Boşanma davalarında tazminatın hangi koşullarda kabul göreceği önemli bir konu teşkil etmektedir. Zira yaşananlar boşanmaya sebebiyet verecek olaylar olsa da kimi zaman tazminata hükmetme nedeni olmayacaktır.
Bu konuda detaylı yazımıza makaleler bölümünde yer alan boşanmada maddi manevi tazminat talebi adlı yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Yargıtay’ın son vermiş olduğu kararında bu duruma işaret ederek Erkek eşin bağımsız konut sağlamaması ve kadın eşi ailesinin yanına bırakması eylemleri kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmez" etmeyeceğine hükmetmiştir. Yargıtay kararında Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat talep eden tarafın kusursuz veya az kusurlu olması yanında, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olması gerektiğini vurgulayarak Erkek eşin bağımsız konut sağlamaması ve kadın eşi ailesinin yanına bırakması eylemleri kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmayacağını bildirmiştir. Ancak karar hukukçular arasında tartışma yaratmış durumdadır. Zira kök ailesinin evine bırakılan bir kadının bu durumdan mahcubiyet yasmaması başka söyleyişle ailesine karşı rencide olmamasını beklemek bazı hukukçularca kabul edilebilir görülmemiştir.
Üçüncü kişi tarafından yapılan eylemler kusur olarak yüklenemez
İlk Derece Mahkemesinin kararı ile, kadının erkeğe "Şerefsiz, adam mısın, erkek misin, Allah belanı versin." dediğinin dinlenen erkek tanıklarının beyanları ile anlaşıldığı, erkeğin annesinin evlilik birliğine müdahale ettiği, kadınla kayınvalidenin kavga ettiği, erkeğin bu olaylar karşısında sessiz kaldığı, en son yaşanan olayda kadınla kayınvalidenin kavga ettiği, erkeğin karısına gitmemesini söyleyerek sarıldığı, bir süre erkek ve kadın beraber kaldıktan sonra kadının baba evine gittiği, o tarihten bu yana yeniden bir araya gelmedikleri, erkeğin kadından evi terk etmesini istemesi nedeniyle baba evine kafa dinlemeye gittiğine dair kadın tarafının iddialarının ispatlanamadığı, her ne kadar kayınvalide kadına karşı yaralama ve hakaret eylemlerinde bulunmuş ise de üçüncü kişi tarafından yapılan eylemlerin erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, fakat erkeğin annesinin evlilik birliğine müdahalelerine sessiz kalma şeklinde kusurlu davranışlarda bulunduğu, açıklanan nedenlerle kadının eşine küfür ve hakaret içerir sözler söylemek suretiyle, erkeğin ise evlilik birliğine üçüncü bir kişi tarafından yapılan müdahalelere sessiz kalmak suretiyle evlilik birliğinin temelden sarsılmasında eşit kusurlu oldukları, evlilik birliğinin temelden sarsılmasında eşit kusurlu olması nedeniyle manevî tazminat koşullarının oluşmadığı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Eşler Ev İşlerinde Ortak Sorumludur.
Aile mahkemesinde devam eden bir boşanma davasında ev temizliği ve çocuk bakımını yeterince yapmadığı gerekçesiyle kadın eşi kusurlu bulan aile mahkemesi kararı, yapılan itirazlar neticesinde Yargıtay’a geldiğinde dosyayı inceleyen Yargıtay kadın eşin temizlik ve çocukların bakımıyla yeterince ilgilenmemesi yönüyle kusurlu bulunmasının doğru olmadığını vurgulamış, MS hastası olan kadın eşin, hastalığına bağlı olarak ev temizliği ve çocuk bakımıyla yeterince ilgilenmemesinin hayatın olağan tecrübesine uygun olduğu hükmüne ulaşmıştır.
Daire kararda, "Bedensel ve ruhsal olarak ev işlerini gerektiği gibi yapmasının ve çocuklarıyla yeterince ilgilenmesinin mümkün olmadığı, bu sebeple kusur olarak yüklenemeyeceği" vurgusu yaptı.
Ev temizliğinin kadının görevi olarak görülmesi hukuka uygun değildir. Zira medeni kanun eşlerin ev işi ve çocuk bakımı konusunda ortak sorumlu olarak görmektedir.
Söz konusu karar ile her boşanma gerekçesinin kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiği bir evlilik için boşanma gerekçesi olabilecek durumun diğer bir evlilik için boşanma gerekçesi olamaya bileceği somutlaşmıştır. Özetle hukuki ölçütlük mahkeme kararlarının temelini oluşturmalıdır.
İlgi ve şefkat göstermemek Ağır Kusur Sayıldı
Ablasının Kimliğiyle Evlenen Kadına Yargıtay’dan Şok Karar
Evlilik yaşı kanunla belirlenmiştir. Olağan evlilik yaşı ve olağan üstü evlilik yaşı olarak kıstaslara ayıra bileceğimiz evlilik yaşının sınırlarının bilinmesi gerekmektedir. Zira evlili yaşının sınırlarının ihlali beraberinde belli cezai yaptırımlar da getirmektedir. Konu hakkında detaylı yazımıza aşağıda yer alan linkten ulaşabilirsiniz.Evliliğin Yaşı Kaçtır ?
Yukarıda yer alan linkte bulunan yazımızdan da görüleceği üzere evlilik yaşı belirli kanuni kurallara dayalıdır. Yargıtay yapmış olduğu bir incelemede yaşı küçük olduğu için evlenmek isteyen kişinin ölen ablasının kimliğiyle evlenmesi nedeniyle doğan çocukların annesinin tespiti davasında mevcut aile mahkemesi kararını bozmuştur.
Yargıtay Karar Özeti: Davacı, dava ile kendisinin evlenirken yaşının küçük olması sebebi ile daha önce ölen ablası gibi gösterildiğini ve onun kimliği ile evlendiğini bu nedenle nüfus kayıtlarında sağ olarak görünen kardeşinin öldüğünün tespiti ile kaydının iptaline, nüfus kayıtlarında çocukları olarak görünen çocukların annelerinin Y. Ç. olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiş, Yargılama sonunda davanın kabulü ile M.'nin öldüğünün tespitine, çocukların annelerinin de tespitine, anne isimlerinin Y. olarak tashihine karar verilmiş, hüküm her iki tarafın temyiz etmemesi üzerine kesinleştirilmiş, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün karar ile ilgili kanun yararına temyiz talebinde bulunulmuştur. M. C.'nın 02.04.1949 tarihli doğumunun nüfusa 28.11.1951 tarihinde tescil edildiği, mahkemenin ise M. C.'nın 1949 yılında öldüğünün tespitine karar verdiği anlaşılmaktadır. M’nin nüfusa tescil edildiği tarihten önce öldüğünün tespit edildiği sabittir. Her ne kadar sağ olarak doğmuş ancak nüfus kütüğüne tescil edilmeden ölen çocuklara ait ölüm tutanakları nüfus idaresince kabul edilerek ölüm tutanağındaki bilgilere dayanılarak doğum tutanağı tutulup her ikisi de sırasıyla aile kütüğüne geçirilirse de somut olayda ölüm tutanağı düzenlenmediği, bu nedenle de mahkemece bir kimsenin tescil tarihinden önce öldüğünün tespitine karar verilmesinin hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağından düşünülmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Soyut Tanık Anlatımı Kusur Kabul Edilemez
Boşanma davasında ileri sürülen olayların yani boşanmayı gerektirir haklı nedenlerin bir diğer kanıt şeklide tanık anlatımlarıdır. Ancak kabule elverişli tanık beyanı hususu belirli kıstaslara tabidir. Bu konuda detaylı yazımıza aşağıda yer alan linkten ulaşmanız mümkündür.
Kabul edilir tanık anlatımı nasıl olur?
Yargıtay yaptığı bir dava incelemesinde; aile mahkemesinin yukarıdaki bağlantıda detaylı anlattığımız kabul edilir tanık anlatımları kıstasında hataya düştüğünü bildirerek kararı bozmuştur. Yargıtay 23.03.2023 tarihli kararında; “kadına yüklenen annesinin müdahalesine sessiz kalma kusuru ispatlanamamış olup, tanık beyanlarında geçen soyut değerlendirmeler ile kadına bu kusurun yüklenilmesi doğru olmamıştır.” diyerek soyut anlatım ifade eden tanık beyanının geçersiz olacağını bildirmiştir.
ASGARİ ÜCRET YOKSULLUK NAFAKASI ALMAYA ENGEL TEŞKİL ETMEZ
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma davasıdır. Yoksulluk nafakası talebinin kabul edilebilmesi için nafaka alacaklısının boşanma yüzünden yoksulluğa düştüğünün belirlenmesi gerekir. Davacı kadın hakkında yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağında kadının asgari ücretli çalıştığı ve kirada oturduğu, davalı erkek hakkında yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağında ise davalı erkeğin sabit işi olmadığı, bir aracı olduğu, annesi ile oturduğu kira ödemediği bildirilmiştir. Dosya arasında bulunan tebligat evrakında davalı erkeğin işe gittiğinden bahisle aynı evde birlikte oturan kardeşine tebligat yapıldığı, UYAP sistemi aracığıyla ulaşılan SGK kayıtlarında da aktif çalışan olarak göründüğü anlaşılmaktadır. Davalı erkeğin elde ettiği gelirin miktarı karar tarihi itibariyle tekrar araştırılıp, kadının gelirinin asgari ücret düzeyinde olduğu ve asgari ücret düzeyindeki gelirin yoksulluk nafakası almaya engel teşkil etmeyeceği de göz önünde bulundurularak taraf gelirlerinin birbirine denk olup olmadığı hususlarının da değerlendirilerek sonucuna göre yoksulluk nafakası hakkında bir karar verilmesi gerekir.
SONUÇ : Temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının yukarıda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 27.12.2022
Maaş alan eş tedbir nafakası alabilir
TMK 169. Madde göre hâkim boşanma veya ayrılık davası süresince özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri görevinden ötürü (resen) alır. Bu kapsamda boşanma davası devam ederken tedbir nafakasına hükmedilmesi gelire göre değil, yaşam standartlarına göre tespit edilebilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel kurulu bir davanın incelemesinde; “Eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Tarafların gelirinin bulunması TMK'nın 169. maddesine dayalı tedbir nafakası hükmedilmesine engel değildir.
Bu nedenle eldeki davada her ne kadar tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında kadının erkeğe oranla daha fazla maaş aldığı görülse de, bu durum ancak diğer eşin birlik giderlerine katılmadaki oranını belirlemede bir ölçü olarak değerlendirilebileceğinden direnme kararı yerindedir.
Direnme uygun olup, hükmedilen tedbir nafakasının miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine oy çokluğu ile karar verilmiştir” diyerek tedbir nafakasına hükmedilebileceğini vurgulamıştır.
En ilginç boşanma nedeni
Daha 15 günlük evli çift hayatını şokunu yaşadı, yeni evli çiftin mutluluğu 15 gün sürdü.
İddialara göre, örf ve adet gereği gelinin ailesi damadın ailesinin evine yemeğe gitti. Patates, soğan toptancılığı yapan gelinin babası, damadın ailesinin evine giderken hediye olarak yanında pirinç, patates ve soğan götürdü.
Bu durumu sorun haline getiren damadın ailesi, geline ve ailesine, ‘Bize bugüne kadar siz mi baktınız, kaç yıldır siz mi bize bakıyorsunuz?' şeklinde sözler söyledi. Yetmedi, patates ve soğanları kapının önüne fırlattı.
Çıkan tartılma neticesinde ortamın yatışması için birkaç günlüğüne babasının evine giden gelin, eşinin yanına döndüğünde şok yaşadı zira kocasının kapının kilidini değiştirmesi neticesinde evine giremedi. Görümceleri ise şanssız geline, ‘Bu iş bitti, evine git' dedi.
Yaşananların ardından taraflar Aile Mahkemesi'ne şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası açarak, birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talep etti. Kadın eş mahkemeye sunduğu dava dilekçesinde 15 günlük kocasının sudan sebeplerle huzursuzluk çıkardığını, öfke kontrolü probleminin olduğunu, kendisine ekonomik şiddet uyguladığını söyledi. Eşinin kız kardeşlerinin baskısı altında kaldığını belirten kadın, babasının adet gereği evlerine götürdüğü pirinç, patates ve soğan torbasını dışarı fırlattığını anlattı.
Çirkin Karı Söylemi Tazminat Sebebi Sayıldı
Ankara'da çift arasında yaşanan boşanma davası emsal karar oluşturdu. Eşine "Çirkin karı, Güzel ve zengin değilsin" gibi sözler söyleyen erkek, boşanma davasında tam kusurlu bulundu.
Yerel mahkemenin manevi tazminat talebini reddetmesi üzerine Yargıtay'a başvuran kadının itirazı üzerine 2. Hukuk Dairesi, kadının kişilik haklarına saldırı olduğunu, erkeğin manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu.
Yargıtay’ca “çirkin karı” söyleminin kadın eşin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek erkek eşin tazminat ödemesine karar vermiştir.
Tazminat Miktarı Nasıl Belirlenir?
Boşanma davasında tazminat miktarının belirlenmesi oldukça detaylı bir konudur. Çoğu davada taraflar yüksek miktarda tazminat talep etse de talep miktarı aile mahkemesi hakimince tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat kıstasları değerlendirilerek hüküm altına alınmaktadır.
Ancak aile mahkemesi hâkiminin verdiği kararlar itiraza tabidir. Yani tarafların tazminat miktarını az bulması veya çok bulması karşında bu hususu üst yargıya itiraz konusu yapabilmektedirler. Dosya üst mahkemeye geldiğinde itirazı değerlendirecek yargı hakimi dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık olup olmadığını denetleyecek, tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat kıstaslarını da denetleyerek hüküm kurulan tazminat miktarının az veya çok olup olmadığı yönünde kararını bildirecektir.
Tazminatın az olduğu gerekçesiyle Yargıtay aşamasına gelen bir boşanma davasında Yargıtay yukarıda bildirdiğimiz kıstasları inceleyerek aşağıdaki şekilde karar vermiş ve tazminat miktarının az olduğuna karar kılmıştır.
Karar Özeti;
Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında kadın yararına takdir edilen maddî tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesi hükümleri dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır. Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun ilgili maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olmuştur.
Hakaret Kusur Nedeni Olmaya Bilir Mi?
Boşanma davalarında ileri sürülen iddiaların kanıtlanması hususu davanın temel sonuç kaynağını oluşturur. Dilekçeler aşamasında ileri sürülen iddialar dava sürecine geçildiğinde kanıtlanamaz ise davanın kabulü olanaksızdır. Yani esas itibariyle dilekçeler aşaması suya yazı yazmak olarak nitelendirilebilir.
Yargıtay, yapmış olduğu incelemede bu durumu atıfla hakaret olgusunu kusur nedeni olarak kabul etmemiştir. Erkek eş, dilekçeler aşamasında kendisine hakaret edildiğini aile mahkemesine bildirse de duruşmaların yapıldığı tahkikat aşamasında herhangi bir delille ileri sürdüğü hakaret hususunu kanıtlayamayınca kadın eşe hakaret kusuru yüklenmemiştir.
Özet Yargıtay Kararı;
Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalı-davacı kadına kusur olarak yüklenen “eşe hakaret etme” vakıasına yönelik davacı-davalı erkek tanıklarının beyanları soyut niteliktedir. Ayrıca anlatılan olayın zamanı da belirsiz olduğundan, sonrasında evliliğin devam ... etmediği dahi anlaşılmamaktadır. Bu nedenle, davalı-davacı kadına “eşine hakaret etme” kusurunun yüklenilmesi doğru görülmemiştir
Söz konusu karar boşanma davasının takibinin profesyonellik istediğinin somut göstergesi olmuştur.
Yargıtay zina kriterleri
Özel boşanma nedeni olan zina evli erkek veya kadının karşı cinsle kurduğu cinsel ilişkiyi ifade eder. Zina eylemine dayalı açılacak boşanma davasının kabulü de tıpkı diğer nedenlere dayalı açılacak boşanma davaları gibi belli kurallara bağılıdır. Gerek zina gerekse diğer boşanma nedenlerine göre açılacak davalarda esas alınan kriterlerden birisi de boşanma davasında dayanılan vakıanın affedilip edilmediğidir. Taraflar boşanma davasına dayanak yaptıkları vakıaları affetmiş veya hoşgörüyle karşılamış ise aile mahkemesince ilgili boşanma gerekçesi kabul edilmeyecektir.
Aynı durumun zina eyleminde de geçerli olup olmadığı yani zina eyleminde bulunan eşin eyleminin af kapsamına girip girmeyeceği hususu hakkında farklı görüşler bulunmakta kimi hukukçular zina eyleminin mutlak olması halinde af kavramından söz edilemeyeceğini, toplumsal baskıların etkisiyle savunsalar da her olay kendi şartlarında değerlendirilmeleridir. Zinanın gerçekleşmesi halinde durumu öğrenen eşin, eşini affetmesi ve evliliğine devam etmesi halinde bu eyleme dayalı boşanma talebi olamayacak var ise devam eden boşanma davası kabul edilmeyecektir.
Yargıtay 2022 yılı eylül ayında vermiş olduğu kararda bu duruma değinerek;
Dava, zina hukuksal nedenine dayalı boşanma davasıdır. Tarafların dava tarihinden sonra barışarak bir müddet birlikte yaşamaları nedeniyle davacı erkeğin kadının zina eylemini affettiği, affedilen eylemlerin boşanma gerekçesi yapılamayacağı belirtilmiştir.
Yargıtay’dan Mehir Kararı
Mehir İslam hukukuna göre boşanma halinde erkek eşin kadın eşe vermeyi taahhüt ettiği mal veya para alacağıdır. Mehir alacağının hukuki boyutu ayrı bir kavaramdır. Ancak söylemek gerekir ki belirli şartları taşıması koşuluyla mehir medeni kanunumuzda koruduğu bir alacak türüdür. Mehir alacağının şartlarına ve kabul edile birlik koşularına aşağıda yer alan linkten ulaşabilirsiniz.
Mehir boşanma davasında istenir mi?
Yargıtay ise verdiği son kararında ise yukarıdaki bağlantımızda ayrıntılı bildirdiğimiz şartları taşıyan mehir alacağının geçerli olabilmesi için resmi nikahın varlığını zorunlu görmüştür. Açılan bir mehir alacağı davasında tüm şarları taşıyan mehir belgesinin geçerli olabilmesi için tarafların resmi nikahla evli olmaları gerektiği bildirilmiştir.
Karar Özeti
İşbu belgenin evlilik birliğinin gerçekleşmesi amacıyla düzenlendiği ancak davalı ve davacı arasında resmi nikah akdi yapılmadığı, bu itibarla da söz konusu belgenin geçerliliği olmadığı ortadadır. Buna göre ilk derece mahkemesince; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Boşanma İstemi Eski Olaylara Dayanamaz
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı açılmış çekişmeli boşanma davalarında ileri sürülen boşanmayı gerektirir vakıalar aile mahkemesi hakimince değerlendirilirken yaşanmış, ileri sürülen vakıalardan sonra evliliğin devam etmesi halinde ilgili vakıalara dayalı boşanma hükmü verilemez. Başka bir anlatımla evlilik birliğinde yaşanmış olaylar, olguya dönüşmemiş ise boşanma hükmü kurulamaz
Karar Özeti: Kadının eşine hakaret ettiği yönündeki tanık beyanlarının davanın açılmasından 8 yıl öncesine ilişkin olduğu, tarafların bu olaydan sonra beraber yaşamaya devam ettiği, yine kadının, erkeğe tokat attığına ilişkin tanık beyanlarının ise sebep ve saiki açıklanmayan, inandırıcı olmaktan uzak, soyut izahlardan ibaret olduğu anlaşıldığından boşanmaya esas alınamaz. Bu durumda davalı kadının ispatlanan bir kusuru bulunmamaktadır. O halde erkeğin boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede sarsıldığının sabit olması gerekir.
Eşit Kusur Halinde Tazminat Talebi
Boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulü kusur oranın belirlenmesi sonucu netleşmektedir. Tazminat talebinde, talebin kabulü için boşanmaya sebebiyet veren olaylarda diğer eşten daha az kusurlu olmak gerekmektedir. Yargıtay vermiş olduğu kararında bu duruma atıf yapmıştır.
Karar Özeti;
Bölge adliye mahkemesince davalı kadının, davacının ilk evliliğinden olan ergin olmayan çocuğuna iyi davranmadığı ve şiddet uyguladığı, davacı erkeğin de eşi ile yeterince ilgilenmeyerek birlik görevlerini yerine getirmede ihmal gösterdiği gerekçesiyle boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kadının, erkeğe nazaran ağır kusurlu olduğu kabul edilmişse de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, kadına yüklenen şiddete yönelik vakıanın ispat edilemediği ve bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenemeyeceği fakat kadının davacının ilk evliliğinden olan çocuğuna yeterli ilgi ve özeni göstermediği anlaşılmaktadır. Bu durumda; evlilik birliğinin sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına manevî tazminata karar verilemez. Erkek yararına Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde, davacı erkeğin manevî tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmektedir.
Kurtarılmış Cep Telefonu Verileri Delil Sayılamaz
Dava dilekçesinde ileri sürülen boşanmayı gerektirir vakıalar tahkikat aşamasına geçildiğinde delillerle ispatlanmalıdır. Dilekçeler aşamasında ileri sürülen vakıaların kanıtlamaması davanın kabul edilmemesine neden olacaktır. Aile mahkemesi asla soyut beyanlara itibar etmeyecektir. Vakıaları ispatlamak için sunulan delillerin kabul edilebilirliği hususu ise delillerin hukuki delil niteliğinin olmasına bağlıdır. Hukuki delil niteliği taşımayan veriler birtakım vakıaları kanıtlasa dahi aile mahkemesince kabul dilmeyecektir.
Bu kapsamda Yargıtay yaptığı bir incelemede cep telefonunda silinen belgeleri geri getirmeye yarayan programla elde edilen yazışmaların hukuka aykırı ele geçirildiğine ve boşanma davasında delil olarak kullanılamayacağına hükmetti.
Aile mahkemesinde devam eden bir boşanma davasında erkek eş, şüphelenmesi üzerine eşinin cep telefonuna silinen kayıtları geri getirmeye yarayan bir program yükleyerek, eşinin başka erkeklerle görüştüğüne ilişkin ulaştığı verileri mahkemeye sunmuş, aile mahkemesi verilerin hukuka aykırı olduğuna hükmederek davayı reddetmiştir. Erkek eşin karara karşı itirazı neticesinde dosyayı inceleyen istinaf mahkemesi erkek eşin haklı olduğuna hükmederek davanın kabulüne yönelik karar vermiş, bu seferde kadın eşin itirazı neticesinde dosya Yargıtay incelemesine geçmiştir.
Yargıtay; “cep telefonuna yüklenen program ile elde edilen görüşme kayıtları, hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğindedir. Hukuka aykırı delil, kusur belirlenmesinde dikkate alınamaz ve bu delil ile kanıtlanmak istenen vakıa karşı tarafa kusur olarak yüklenemez” gerekçesiyle istinaf mahkemesinin kararını bozmuş ve davanın reddine karar vermiştir.
Lüks Eğitim Gideri İçin İştirak Nafakası Miktarı
Velayet hakkı kendisinde bulunmayan baba, kendi maddi ve ekonomik olanakları ölçüsünde müşterek çocuğun başta bakım ve barındırma olmak üzere her türlü okul, eğitim ve gelişme giderlerine katılmakla yükümlüdür. Ne var ki, nafaka miktarının belirlenmesine esas alınması gereken ister bakım ve barındırma isterse okul, eğitim ve gelişme giderlerinin özenti ve aşırılığa kaçmadan, doğru, makul ve gerçekçi sınırlar yaşam, gelişim ve eğitim çizgisinin gözden uzak tutulması ve nihayet kişisel ve aşırı istekler ile toplumun lüks ve fantazi kabul edebileceği ihtiyaçlar için velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklere maruz bırakılmaması gerekmektedir.
Bu kapsamda yurt dışında özel bir okulda eğitimine devam eden müşterek çocuğun masraflarını talep ederek açılan iştirak nafakası davasında Yargıtay, iştirak nafakasının genel nitelik ve kapsamına göre fahiş bir miktarda tayin ve tespit edilmesini uygun bulmamış, yurt dışı eğitim kararında babanında onayını aramıştır.
Karar Özeti;
Dava, velayeti davacı anneye verilen evlilik dışı müşterek çocuk için davalı babadan iştirak nafakası alınmasına ilişkindir. İyi niyetli davacı annenin verdiği kararın sonucu yurt dışında eğitim gören çocuk için davacı annenin kendi parasal olanaklarına dayanarak gerçekleştirdiği harcamayı önemsememek imkansızdır. Türkiye şartlarında lüks hatta fantazi sayılabilecek ve asla gerekli olmayan öğrenim ve yetiştirme tarzının bedelini böyle bir karardan, bilgisi ve muvafakatı olmayan davalı babaya ödetmek adalete uygun düşmemektedir. Bu sebeplerle fahiş bir miktar nafakaya hükmedilmesi kanuna aykırı olup yurt içi eğitim ve öğretim şartları gözden uzak tutulmadan normal ve adil bir miktar nafakaya karar verilmesi bozmayı gerektirir.
Evlilik Dışı Doğan Çocuk Nafaka Alır Mı?
Erkek ve kadın arasında yasal evlilik akdi olmadan yaşanan birliktelikten dünyaya gelmiş çocuk, evlilik dışı kabul edilir. Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuğa karşı babanın nafakayla yükümlü tutulabilmesi için çocukla arasında soy bağı kurulması gerekmektedir. Yani baba ve çocuk arasında hukuki bağın kurulmuş olması gerekmektedir.
Evlilik dışı doğuşmuş ve babasıyla hukuki bağı kurulmuş çocuk için anne, nafaka talebinde bulunabilecektir. Bu halde baba, mali gücü oranında müşterek çocuğun giderlerine katılacaktır.
Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.
Devam Haberler İçin Tılayın>>>>
Yorum Yaz