Psikolojik Şiddet Mağduru Muyum?

.




Şiddet kavramı boşanma davalarında sık görülen bir boşanma gerekçesidir. Zira şiddet, müşterek yaşamı çekilmez kılacak başlı başına bir etkendir. Ayrıca şiddet kişilik haklarına saldırı teşkil edecek bir durum oluşturması nedeniyle tazminata hükmedilmesine sebebiyet verecektir. Ortak hayatın çekilmez kılınmasına sebebiyet verecek şiddet en temel tanımlamasıyla bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün kısıtlanmasını engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır. Söz konusu davranışlara maruz kalan eşin ortak hayatın devam etmesi beklenemez. 

 

Fiziksel, ekonomik, cinsel şiddettin yargı önünde kanıtlanması psikolojik şiddet içeren davranışlara göre kanıtlanması bir nebze daha kolaydır. Zira somut olgulara dayalı kanıt, kesin delil teşkil edecektir. Darp raporu, cinsel istismara dayalı tıbbi raporlar, ekonomik koşulları gösteri olgular yargı önünde kesin delil niteliğindedir ve mahkemenin kararlarını doğrudan oluşturmasına sebebiyet verecektir. Ancak psikolojik şiddet kavramının somut emarelere dayanması oldukça zordur. Hele ki bazı durumlarda eş, psikolojik şiddet mağduru olduğunun bile farkında olmadan şiddete maruz kalabilmektedir.  Narsis kişilik bozukluğu bu durumun en temel sebebidir. Kişi her konuda her durumda kendini haklı buluyor ise ilgili davranış şekliyle karşındaki bireye manipülasyon uygulayacaktır. Bu kişilik özelliklerine sahip bireylerle evli olan kişiler sessiz şiddet mağduru olacaktır. 

 

Narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerin en temel özellikleri;

 

·     Her konuda kendilerine haklı görüler.

·     Eleştiriye asla kabullenmezler.

·     Maniple edecek davranışlar sergilerler

·     Statüye inanarak hep önde olmak isterler

·     Kendilerini hep başarılı ve üstün görürler

·     Ben merkezci yaşarlar.

·     Sık olarak yanlış anlaşıldığından yakınırlar.

·     Kibirli davranışlar sergilerler, 

·     Sürekli olarak yalan söyleyebilirler.

·     Her şeye sahip olma hakkını kendilerinde görüler.

 

Söz konusu davranış şekillerini yaşam şekli haline getirmiş kişiler narsis olarak tanımlana bilmektedir. Elbette ki adı geçen davranış şekillerinin artırılması mümkündür. Zira insan değişken bir varlıktır. Her insanın değişken yaşam şekli ve buna bağlı davranışları farklılık gösterebileceğinden ilgili kişilik davranışları da artırılabilecektir.

 

Narsis kişilik özellikleri gösteren bireylerle evlilik yaşantısı sürdürmek oldukça zor bir yaşam şekli haline dönüşe bilecektir. Birey narsis yaşantısıyla eşine bilmeden veya bilerek psikolojik şiddet uygulaya bilecektir. Bu durumda haliyle müşterek yaşamı olumsuz etkileyecek zaman içerisinde ortak yaşam çekilmez hal alacaktır.

 

 

 

Psikolojik Şiddet Mağduru Muyum?

 

 

Uzun yıllar bir arada yaşayan eşler ortak yaşam içerisinde sessiz şiddete maruz kalıyor ise içinde bulunduğu durumun farkındalığı çok zor bir durum oluşturabilmektedir. Zira sessiz şiddete maruz kalmış kadın veya erkek birey bir süre sonra içinde bulunduğu durumun kendi davranış şekillerinden kaynaklandığını düşünür bir ruh haline bürünebilmektedir. Şiddetin en tehlikeli aşaması da burada kendisini gösterir. Kişi uğradığı manipülasyonları kendi yetersizliğine yordukça şiddetin boyutu da artarak büyümektedir. Sesiz şiddete maruz kalındığını gösteri davranış şekillerini örneklendirecek olursak;



·      Dışlanma,

·      Umursamazlık,

·      Aşırı derece eleştiri,

·      Sevgisizlik,

·      İhmal,

·      Aşağılama, 

·      Hakaret,

·      Beğenmeme, 

·      Küçümseme,

·      Utandırma,

·      İletişim kurmama,

·      Yalan Söyleme,

·      Tehdit, 

·      Maddi üstünlük,

·      Azarlama,

·      Sürekli yeksek sesle konuşma,

·         Aylarca küs kalma,




 

Söz konusu davranış şekillerine maruz kalan eş, kendisini yetersiz ve aciz hissettiği ruh haline bürünecek, kendisini değersiz hissedecektir. İlgili davranış şekillerinin kronik sorun haline gelmesi evliliğin devamını sağlayan en temel duygu olan mutluluğu yok edecektir. Mutluluğun olmadığı bir evlilikte müşterek yaşamın devam etmesinde beklenemeyecektir. İlgili davranış şekillerine süreklilik arz edecek şekilde maruz kalan eş, kendisini ispatlama ihtiyacı duymaya başlayacak, öz güvenini yitirecek, sürekli onaylanma duygusu yaşayacaktır. Sürecin hızla devam etmesi halinde eş kendisinden dahi nefret etmeye başlayacak, haklı olduğu durumlarda bile özür dileyeceği ruh hali yaşayacaktır. Kaygı, korku stres içerisinde yaşamak, tükenmişlik duygusunu beraberinde getirecektir. 

 

Psikolojik Şiddet Nasıl Kanıtlanır?

 

Kişinin ruh haline zarar veren psikolojik şiddetin kanıtı diğer şiddet türlerine göre biraz daha zordur. Esasında psikolojik şiddetin net bir kanıtı olamaz zira yaşanmış olaylar bir bütün olarak değerlendirilerek kişinin psikolojik şiddete maruz kalıp kalmadığı aile mahkemesince tespit edilecektir. Ayrıca her durum her bireyde aynı sonuçları doğurmasını beklemek mümkün değildir. Bir eşe ağır gelen bir davranış şekli başka bir bireyi etkilemeye bilecektir. Bu nedenle her olay eşler arasında yaratığı etkiye göre ayrı ayrı değerlendirilerek sonuca varılabilecektir. Bu kapsamda psikolojik şiddet mağduru eşin yaşadığı tüm olayları ayrıntılı ve anlaşılır bir biçimde dava dilekçesine yansıtması büyük önem taşımaktadır. Psikolojik şiddettin kanıtlanmasının ilk aşmasını oluşturan bu durum konusunda uygulamada oldukça hata yapılmaktadır. Birçok dilekçeyi incelediğimizde eşler bu aşamada yaşadıklarını anlatırken ya eşini eleştirmekte veya duygu durumunu dile getirmektedir. Aile mahkemesi tarafından yapılan incelemede eleştiri – kötüleme gibi kavaramlar önemsizdir. Zira mahkeme tarafların kişilik analizleriyle ilgilenmez, aile mahkemesi için önemli olan yaşanmış olaylardır. Psikolojik şiddeti kanıtlamak isteyen taraf maruz kaldığı psikolojik şiddet içeren davranış şekillerini dilekçesinde belirtmelidir. 

 

Psikolojik şiddetin ispatlanmasının ilk aşaması olan yaşanmış olayların dava dilekçesinde doğru ve hukuki olarak anlatımın yapılmasından sonra ikici aşama tahkikat sırasında anlatımların kanıtlanmasıdır. Tüm boşanma davalarında olduğu gibi dilekçeler aşaması üstat aile mahkemesi hakimlerimizden Ankara 5. Aile Mahkemesi Hakimimiz Sayın Şerafettin Şanver’in konuşmacı olarak katıldığı seminerlerde bildirdiği üzere esasında suya yazı yazmaktır. Boşanma davasında dilekçeler aşamasında doğru ve hukuki ilkelere uygun hazırlanmış dava dilekçesinin tahkikat aşmasında kanıtlanamaz ise aile mahkemesince dilekçe iddialarınız kabul edilmeyecektir. Bu noktada anlaşılacağı üzere psikolojik şiddeti kanıtlamak isteyecek tarafın dilekçesinde tahkikat aşamasında kanıtlamayacağı hususları dile getirmesi anlamsız olacaktır. Bu nedenle psikolojik şiddeti kanıtlamak isteyen taraf, dava tahkikat aşmasına geldiğinde kanıtlamayacağı hususları dilekçeler aşamasında yer vermemesi gerekmektedir. Unutmamalıdır ki iç dökme, yakınma hukuki bir anlatım şekli değildir. Aile mahkemesi hakimi somut olana bakacaktır. Taraflar hakimin etkileyeceklerini düşünerek yakınma içerikli anlatımlara girse de bu durum gerçekçi değildir. Yargı hakimi somut kanıtlarla değerlendirme yapacaktır. 

 

Psikolojik şiddetin kanıtlanmasının ikinci aşamasını oluşturan tahkikat aşamasında dilekçe anlatımlarının kanıtlanması, delil değerlendirmesiyle olacaktır. Psikolojik şiddet iddialarını kanıtlamak isteyen taraf, mahkemeye sunacağı delilerle dilekçe vakıalarını ispatlamak zorundadır. Bu aşamada psikolojik şiddeti kanıtlar deliller; tanık anlatımları, whatsapp yazışmaları, SMS yazışmaları, sosyal medya dokümanları, aile danışmanı kayıtları, psikolojik şiddeti gösterir tıp raporlarından oluşa bilecektir. El ebetteki deliller aşaması taraflar arasında yaşanmış olaylara göre değişiklik gösterebilecektir. 

 

Yukarıda bahsi geçen delilerden sonuç alınması aşaması psikolojik şiddetin ispatlanmasının üçüncü ve son aşmasını oluşturmaktadır. İlgili delillerin delil kabiliyetinde olması hukuka uygunluğu ile olacaktır. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş veriler bir vakıayı kanıtlayacak olsa da aile mahkemesi hakimince kabul edilmeyecektir. Hukuka uygun delilerin uygunluk nitelikleri ayrı bir yazımızda ele alınacaktır.


 

Yargıtay Kararları Eşliğinde Psikolojik Şiddet Örnekleri


 

Davacı kadının davalının kendisine sürekli kavga çıkarıp, hakaret ve küfür ettiği, psikolojik şiddete maruz bıraktığı, sürekli fiziksel şiddet uyguladığı, sabit bir iş ve gelirinin olmadığı ve evlilik birliğinin bu sebeple sarsıldığı gerekçesiyle Türk Medeni Kanununun 166. maddesi uyarınca boşanmaya karar verilmesini talep ve dava etmiş, Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı kadın tarafından erkeğe yüklenen sürekli kavga çıkarma, hakaret ve küfür etme, psikolojik şiddete maruz bırakma ve sürekli fiziksel şiddet vakıaları kanıtlanmıştır. Bu durumda davacı kadın dava açmakta haklı olup, evlilik birliği temelinden sarsılmıştır

 

Mahkemece her ne kadar taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ve boşanmanın hukuki sebebinin gösterilmesinde Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi yerine aynı yasanın 166/3. maddesi yazılarak maddi yazım hatası yapılmış ise de; toplanan deliller ve yapılan araştırmaya göre davacı kadının birlik görevlerini yerine getirmediği ve eşine hakaret ettiği; buna karşılık, davalı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı, ona hakaret ettiği ve eşinin ailesiyle görüşmesini engellemek için psikolojik baskı uyguladığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında ve boşanmayı gerektiren olaylarda her iki taraf da kusurlu olmakla birlikte, davalı kocanın eşine göre daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir.

 

 

Bölge adliye mahkemesi ikinci istinaf incelemesinde "Davalı vekili tarafından, 03.06.2014 tarihli ön inceleme oturumunda verilen iki haftalık kesin süreden çok sonra, 29.09.2014 tarihinde tanık listesi sunulmuş olup, süresinde bildirilmeyen bu tanıkların anlatımları hükme esas alınarak davacı kadına kusur yüklenilmesi doğru görülmemiştir. Bu durumda, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda, mahkemece belirlendiği ve davalı erkek tarafından istinaf edilmeyerek kesinleştiği üzere, birliğin devamı için gerekli fedakarlığı yapmaktan kaçınan, zaman zaman davacı kadına psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayan, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyen, evlilik birliğini sürdürmeye yönelik hiç bir çaba sarf etmeyen, müşterek sorunların çözümünü sağlayabilecek hiç bir yaklaşım içerisinde olmayan, evlilik birliğinin tarafların ortak fedakarlıkları ile yürüyebileceği anlayışından uzak olan, aksine davranış biçimleri sergileyerek işi daha da zorlaştırıp aralarında iletişim kopukluğuna sebebiyet veren davalı erkek tam kusurludur.

 

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-karşı davacı erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, çocuğu olmadığı için psikolojik baskı uyguladığı ve hakaret ettiği, buna karşılık davacı-karşı davalı kadının da eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, davalı-karşı davacı erkek, davacı-karşı davalı kadına nazaran daha ağır kusurlu olmakla birlikte, erkeğin boşanma davası yönünden Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesi koşulları oluşmuştur. Bu sebeple verilen boşanma kararı sonucu itibarıyla doğru bulunmuştur.

Yapılan Yargılama ve Toplanan Delillerden ve Tanık Beyanlarından Davalı kadının Davacı Erkeğe Karşı Evlilik Birliği Boyunca Süregelen Psikolojik Şiddet Uyguladığının Eş ve Çocuklarla İlgilenmediğinin ve Birlik Görevlerini Yerine Getirmediğinin Anlaşılmasına Göre Evlilik Birliğinin Sona Ermesine Sebep Olan Olaylarda Davalı Kadının Tamamen Kusurlu Olduğu Anlaşılmakla Buna Dayalı Olarak Davanın Kabulü Gerekmektedir.

 

Mahkemece; erkek ağır kusurlu kabul edilmek suretiyle dava ve birleşen boşanma davalarının kabulüne karar verilmiştir. Toplanan delillerden; mahkemenin de belirlemiş olduğu kusurlara göre kadının kayınvalidesinin boyunun kısalığını kastederek alaycı ve gülerek konuşmalar yaptığı, eşinin isteğinin aksine yemekleri sürekli yağlı ve baharatlı yaptığı, erkeğin babasının eşine hakaret ettiği ve erkeğin ailesinin yanına giden eşine “gel eşyalarını topla” diyerek mesaj attığı ve anahtarları istediği anlaşılmaktadır. Tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Evlilik birliğinin devamında kadın eş bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı görülmekle, tarafların boşanmalarına karar verilmiş olması, bu sebeple sonucu itibarıyla doğru bulunduğundan, boşanma hükmünün kusura ilişkin gerekçesinin değiştirilmek suretiyle onanmasına ve Boşanmada taraflar eşit kusurlu olduğuna göre kadın lehine maddi ve manevi tazminat takdiri doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

 

Davalı eşine muhtelif zamanlarda ağır hakaretlerde bulunmuş, kocası da bu hakaretler karşısında davalıyı evin kilidini değiştirip eve almamış, davalıya bakmamıştır. Bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün olmadığından, boşanmaya karar verilmelidir.

 


Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmamış, ilk yorumu siz yazın.

Yorum Yaz